16 Haziran 2008 Pazartesi

Bir ben bir de sen

Aşağdaki yazıyı 2004 yılında Melike yazmıştı.. Karşıma çıktı aniden.. 4 yıl bile neler değiştiriyor insanda, çok ilginç.. Sizinle de paylaşayım dedim..

Arıyorsun devamlı…hayatını anlatan en uygun sözcük bu olsa gerek.aradığın bir insan görünüşte ama bence öyle değil.hayatını biyerlerde kaybetmiş olmalısın,arayışın bundan.mutluluğun orda kalmış,yüklediğin oluşturduğun anlamlar da öyle.bir şeyleri eksik yaşamış gibi,…giderken dönüp dönüp gerine bakıyormuşsun gibi…arkanda bıraktıklarından memnun değilmişsin,bunu yaparken bir şeylerini,sende önemli yer tutan bir şeylerini kaybetmişsin gibi.ama aradığının farkına varmadan dönüp duruyorsun.gidiyorsun başı,ucu düşünmek gereksizmiş gibi.arkamda unuttuğum şey bi gün gelip önümde beliverecek der gibi bi umutla,ama o umudu sımsıkı bastıran,gecikmişliğin getirdiği umutsuzlukla…ya pişmansın ya da tatmin edilemedin.belki de büyürken hayatla ilgili çok fazla düş kurdun,onun sana verecekleri hakkında fazla beklentilerin vardı,önüne sunulmasını istediğin birsürü şey vardı.harekete geçmen.çaba harcaman gerektiğini anladığın an daha doğrusu çevrenden gördüğün an hayal kırıklığı yaşadın.işte o anda pes ettin,durakladın.o zamandan beri de hayatın ve biz dünya insanlarının gerisinden takip diyorsun zamanı.hayatın senle birlikte büyüyemedi.bu da yordu seni…mükemmeli ararken bu defa “idare eder”lerden bile uzaklaşıyorsun,uzaklaştıkça gözlerin daha da görmez oluyor hayatı.puslu sisli şekillerden gayret edip bir şeyler öğrenmeyi,gözlerini kısıp,hatta gözlüklerini takıp hayata çok uzaklardan bakmayı denediğindeyse başarısız oluyorsun.kurtuluşu ise hala o anlamsız umutta arıyorsun.kendiliğinden…kendiliğinden olsun her şey istiyorsun.bizlerle arandaki mesafe uzuyor…

Anlıyorum seni anlamasına..anlasam da ne yapacağımı bilemiyorum.yardım etmek istiyorum biyerlerinden tutunmanı sağlamak istiyorum bir şeylere,ama beni ya da herhangi birini yanına yaklaştırmıyorsun.duvarların var.dışındaki karanlıktan kendini öyle koruyacağını sandın.insanlara da bunu şöyle açıkladın:”ben,içimdeki ışığı herkese göstermemek için bu duvarları ördüm.”halbuki yalan bu.karanlıktan korkuyorsun sen de çoğu gibi.yalanına kendin de inandın şimdi ise şaşkınsın.belki de senin çözümün olabilecek bi ipucunu topraklarla örttün sakladın.kendin de inandın işte.yalnızlığı seviyorum dedin inandın inandırdın.ama sevmiyorsun içinde.bunun ara ara sen de ayırtına varıyorsun ama geçiştiriyorsun hemen.sevgiye açsın ama sevgi gördüğün yerden uzaklaşıyorsun.sevgi sözcükleri,sevgi vermeye hazır yürekler itiyor seni,sen onları itiyorsun ya da. yine o duvarların ardına saklanıp düşünmeye başlıyorsun.güçlü olduğuna bir kez daha inandırıp kendini,suçu kadere,dünyaya,muhtaç olup nefret ettiğin insanlara atıyorsun.hırçın oluşun bu yüzden.kalenin,duvarlarının dibine diktiğin güleryüzlü bekçi,seni oynuyor,mutluluğu oynuyor,gücü oynuyor.gelenlere ”merhaba ben eylem,bakın gülümsüyorum” deyip dişlerini gösteriyorsun.mutlu sanıyoruz seni.ama o dişlerinle tüm dünyayı kemirip hırsını almak istediğini görüyorum ben…

Tüm geç kalışlarını, pişmanlıklarını, nefretlerini,kendine göremediklerini,insanlarda bulamadıklarını,hayallerini,düşmüşlüğünü,güçsüzlüğünü ama uğraşsan hemen görüvereceğin açığa çıkarıp ortaya koyabileceğin gücünü,sevgiyi,düşünceyi,tüm düşüncelerini tek bir şeyde toplamak,yoğunlaştırmak istiyorsun.sonra da o şeye sahip olmayı…bu şimdilik biri…bir sevgili…kimbilir belki daha sonra bir eş,ya da bir iktidar…ya da sahip olma hırsı,iyelik,belki çok sonraları bencillik.yani sen…senin egon…kendini korumaya çalışırken,kendinle yapayalnız kalırsan,bu sefer tehlikeleri bile özlersin.emniyetli duvarların düşmanların olur o zaman…hapsolursan biyerlerde,gün ışığına çıkmaya karar verdiğinde herkes orayı terk etmiş olursa,asıl ölümün o zaman olur.anlık değil ruhun can verene dek ölürsün…

Öyle bir şeyler işte..