29 Ekim 2007 Pazartesi

Özgürlük - 10 Aralık 2006


Hava soğuk..
Yorgan, vücudumdan çıkan ısıyı, tenimle kumaş arasında hapsederken, işe gidip gitmeme gerekliliğimi sorguluyorum yine.

Özgür olmanın ilk kıstası olarak kendi ayakları üzerinde, kimseye bağımlı olmadan yaşabilmek koşulmuştur.
Bence külliyen yalan.

Az sonra, sıcak yorganımı üzerimden attıktan sonra, tuvalete gideceğim. Tuvalet rutinimi tamamladıktan sonra, uykumu açması için bir kahve, belki biraz kahvaltı..
Sonra iş. Dokuz, belki de on saat mesai.
Sonra eve geleceğim. Kendi ayaklarım üzerinde durabilmem için didindiğim bir günün ardından, kendi ayaklarım üzerinde duramayacak kadar yorgun bir halde eve gelip, bir şeyler yeyip, izleyip, uyuyacağım. Yorganım... ve ben..

Sonra yine sabah olacak.

Oysa hep böyle miydi?
Özgürlük anlayışım hep böyle miydi?

Beş yaşındayken özgürlük, sokaktan geçen dondurmacıdan bir külah almaktı..
On yaşındayken özgürlük, geceyarısından sonra uyumak zorunda olmamaktı..
On beş yaşındaken özgürlük, sevgiliyle dışarıya çıkıp eğlenebilmekti..
Yirmi yaşındayken özgürlük, üniversite için başka bir şehre gidebilmekti..
Yirmi beş yaşındayken özgürlük, kendi ayakları üzerinde durabilmekti..

Şimdiki gibi mi yani?

Peki ya otuz?

Otuzunda aile kurmak,
Otuz beşinde çocuklarına hayatını adamak,
Kırkında hayattaki amaçlarını gerçekleştirmiş olmak,
Kırkbeşinde çocuklarının kendi başlarının çarelerine bakabilmelerini seyredip bundan zevk almak,
Ellinde ise çocuklarının üniversite eğitimi için şehirdışında gitmelerini izlemek midir?

Peki o özgür çocuk, seksenimde altımı değişecek mi bana?
Seksenimde özgürlük, birimde olduğu gibi istediğim zaman altıma yapmak mı olacak?

Yorganım ve ben uyumaya devam edeceğiz.
İşin canı cehenneme.
Özgürlük içerisindeki serbestîmi kullanıyorum.

Ben, özgürüm.

Çizim için Melek'ime teşekkür ettim gitti. Sağol Melek.

1 yorum:

oz dedi ki...

severim bu yaziyi :)bir öncekini da severim ama bunu daha bir severim.. :)