Şimdi 6 yıldır üniversitede olan ve 7. yılında mezun olacak birisi olarak, nispeten bir "üniversite kaşarı" olduğumu söyleyebilirim. Kayıt olduğum bölüme dair herhangi bir ilgi veya alakâm olmadığından, özellikle de ilk 4 yılımda İTÜ içerisinde bulunma imkânım olan pek çok yerde bulundum. Örneğin Kimya 1 sınavlarına 15 kez, Fizik 1 sınavlarına 9 kez, Mat 1 sınavlarına 6 kez katıldım falan.. Anladınız sanırım.
Onun dışında pek çok sosyal ortamda da bulundum. Okulda aktif olan kulüplerin yarısına ya katılmışımdır, ya da içerilerinde mutlaka tanıdıklarım vardır. 5 yıl Aikido, 4 yıl Sinema, 3 yıl Rock, 1 yıl Halk Bilimleri ve Sanatları, 2 yıl kadar İTÜ Radyosu kulüplerinde aktif olarak bulundum. Ayrıca Astronomi, Iado, Arıyorum Gazetesi, Ekoloji Kulübü, Mağara Araştırmaları Kulübü, Gönüllülük Kulübü, Evrim Çalışkanları, Gitar Kulübü, HBSK Halk Dansları kolumu ney o işte, okulun tiyatro kulüpleri, Fotoğraf Kulübü, Latin dans kulüpleri, neredeyse tüm bölümlerin Mühendislerin Kulüpleri, Mizah Kulübü, Sosyal Kültürel Merkez, IEEE vs. vs. vs. gibi kulüplerin içerisinde en az bir adet arkadaşım bulundu veya birkaç kez toplantılarına katıldım. Diğer okullardan, terklerden, üniversite okumayanlardan vs. hiç bahsetmiyorum. Bir ton da onlardan var.
Bunlar tamamen vaktimi bölüm dışında harcamamla ve kendimi bulmamla alakalı süreçler sonucunda oldu.
Bu kadar kişiyle tanışmış olunca doğal olarak neredeyse okuldaki tüm bölümlerden arkadaşlarım oldu. Tüm fakültelerin dertlerini tasalarını, tüm bölümlerin deli hocalarını, çilelerini saçmalıklarını defalarca kez dinledim. Aynı şeyleri ben de başkalarına anlattım.
Bunları asla ama asla övünmek için yazmıyorum, yanlış anlaşılmasın. Bunları, az sonra yazacaklarımı kafadan sallamadığımı, bunların yüzlerce insan ile girdiğim iletişim sonucunda edindiğim tecrübeler olduğunu belirtmek için yazdım.
Şimdi gelelim sadede.
Öncelikle dersane öğrencilerine bir şey demek istiyorum. Özellikle büyük bir dersaneye gidiyorsanız, dersane için istatistikten başka bir şey olmadığınızı unutmayın. Dersane mensubu hiçbir rehber öğretmen sizin geleceğinizi düşünmez, dersanenin geleceğini düşünür. O nedenle sizi gözlerini kırpmadan yanlış yönlendirip hayatınızı mahvedebilirler. Dikkatli olun.
Bunu size onlarca insan, yüzlerce kez söylemiştir, söylemeye de devam edeceklerdir, ama siz de sallamamaya devam edeceksiniz. Asla ama asla üniversite seçmeyin, her daim bölüm seçin. Çünkü sevmediğiniz bir bölümde okul bitirmeye çalışmak, Yeni Zelanda'ya koşarak ulaşmaya çalışmak gibi bir şeydir. İnsanın ömründen ömür, zihninden zihin çalar. Kasıp kasıp 4 yılda bitirseniz dahi, hiçbir şey öğrenmeden boş bir kutu olarak çıkarsınız. O nedenle bölüm seçin. Okumak istediğiniz, seveceğinizi düşündüğünüz bir bölüm yazın. Özellikle seneye girecek olanların önünde katsayı engeli gibi bir şey de kalmamışken, ne istiyorsanız onu okuyun. Bakın sonra 7 senede bitmiyor okul.
İnsanın sevmediği bölümü okuması nasıl bir derttir hakikaten anlatamam size, ders çalışırken, sınav dönemlerinde vs. yaşacağınız o darlanmayı tarif etmem mümkün değil. Benim burada ne işim var, n'apıyorum ulan, bu neeee gibi tepkiler, esnemek gibi hergün yaptığınız sıradan bir şey olacak. Bu konuda ne desem az, uzatmıyorum o nedenle.
Ha, sevdiğiniz bir bölümü, iyi bir üniversitede okuyabilecek kadar şanslı bir insansanız hakikaten çok sevinirim sizin için, helal len..
Şunu da unutmamakta yarar var, Türkiye'de, ciddi anlamda üniversite diyebileceğimiz bir kurum ne yazık ki yok. Gerçekten yok. "İyi üniversite" denen şey, dersleri aşırı kazık olan üniversitelerdir, mezunlarının isim yapmasının sebebi de üniversiteden aşırı çalışmaya ancak düşünmemeye güdümlenmiş olmalarıdır. Üzücüdür ki zaten tüm üniversitelerin mezunlarının başarı oranları giderek düşmektedir. Derslerin aşırı zor olma sebebi de eski sistemden mezun öğretim görevlilerinin aynı başarıyı günümüzde beklemeleri, göremeyince de saçma sapan davranmalarıdır. Şu an başarılı olan pek çok mezun zaten darbe öncesi dönemde mezun olmuş kişilerdir. Eğitim sisteminin, halkın ve kültürün çok başka olduğu bir dönemdi o dönem ne yazık ki. O nedenle "aman allam iyi bi ünviersiteye gitmeliyim böğğğğ" diye kendizi asla ama asla yırtmayın.
Türkiye'de lisans diploması denen şeye, çeşitli ülkelerde"undergraduate degree" denir. Yani mezuniyet altı. "Mezun" sayılabilmeniz için, Türkiye'de Yüksek Lisans dediğimiz şeyi yapmanız gerekir. O zaman zaten "Master of Arts/Sciences" oluyorsunuz (MA olarak da bilinir). Bizde "yüksek mühendis" falan diyorlar. İşte önemli olan bu kısım.
Üniversiteler, akademik anlamda size hiçbir şey öğretmezler (Türkiye için konuşuyorum). Bu tamamen bireyin kendini geliştirme çabaları ile alakalıdır. İnsan sevmediği bir bölümde, ilgi duymadığı bir alanda kendini geliştiremez. Buna ihtiyaç veya isteği de yoktur zaten. O nedenledir ki insanlar genelde saçmasapan bir bölümü bitirdikten sonra, arzuladıkları bölümlerde Yüksek Lisans yaparlar. Hukuk bitirip Sinema Tarihi okuyan, İnşaat bitirip Sinema okuyan, İktisat bitirip fotoğraf okuyan, Bilgisayar bitirip Genetik okuyan çok arkadaşım var. Yani şunu diyorum, siz eğer sevdiğiniz bir bölümde, adı iyi üniversiteler arasında geçen bir üniversitede okumasanız dahi, eğer bölümünüzden yüksek ortalama ile mezun olursanız (ki "iyi olmayan" bir üniversitede insanın sevdiği bir alanda yüksek ortalama yapması çok kolaydır, zamanında hiç sevmediği bir bölümde ve İTÜ'de zerre kadar çalışmadan 3. sınıflar arasında kendi bölümünde ilk 5te olan biri olarak konuşuyorum) dilediğiniz üniversitede Yüksek Lisans yapmanız çok kolaydır. Önemli olan da budur. Gerek kendi bölümümde, gerekse diğer bölümlerde inanılmaz bir asistan eksikliği var zira ülkemizde. Öyle ki Türkiye'nin en iyi üniversitelerinden biri kabul edilen İTÜ'de, yeterli asistan bulunamadığından gözetmen olarak fakültenin fotokopicisi girdi sınavımıza bir kere. Akademisyenler, başarılı ve istekli asistanlara açlar.
O nedenle asla ama asla üniversite seçmeyin. Yüksek öğrenim göreceğiniz zaman seçersiniz. Valla diyorum ulan bak.. Dediydi dersiniz sonra. CVnizde de lisansınızı görüp burun kıvıran insan yüksek ve doktora seviyesinizi görünce kendine gelir zaten. Rahat olun.
Üniversite insanın akademik bir şey öğrendiği bir yer değil, her şeyiyle kendini geliştirdiği ve kendini bulduğu yerdir. Hayatınızın bu en önemli dönemini Fizik 2'yi nasıl geçeceğinizi düşünerek geçirmeyin. Sevdiğiniz bir şeyleri yaparken öğrenerek geçirin. Öğreneceklerinizi de zaten kendi çalışma ve araştırmalarınızla öğreneceksiniz, yoksa okuldaki ezberleyip haftaya unutacaksınız ne yazık ki..
Valla daha çok yazacaktım da geç oldu, aşırı uzattım.. Benden bu kadar. Ekelem yapmak isteyenleri beklerim.
Yanıldığım noktalar elbet vardır da bu saatte anca bu kadar yazabildim. İdare ediverin.