7 Temmuz 2009 Salı

Çocukluk Hatıraları Bölüm 2

Daha fazla hırsızlık macerası bekleyenler başka bir yazıya geçebilir. Ne yazık ki o kadar onlar.

-Hâlen daha aynı yerde çalışan, her zaman gittiğimiz diş doktoru yerine annemin beni zorla yeni bir kadın diş doktoruna götürmek istediğini hatırlıyorum. İnatla diğer doktorumu istememe rağmen annem zorla bu kadına götürüyor beni, ben gittim iyi, gel gidelim diyor. Tahminimce daha ekonomik olduğundan istemiştir, şimdi olsa koşa koşa giderim güzel annem için tabii de o zaman çocuğuz, neyse. Gider gitmez, kadın dolgu yapacağını söyledi. İyi dedik, istersen uyuşturmayayım dedi (istersen? hadi canım), niyeyse kabul ettim, iyi gaz verdi herhalde. Anladım ki diş doktorunun kapısından girildi mi uyuşturucu hemen ağza salınmalıymış.. Acısı hâlen aklımdadır. Acıyınca ses çıkar durayım deyip de her ses çıkardığımda 3 4 saniye daha devam eden o doktoru bugün görsem selam vermem. Bunu bilsen, anne görürsen söyle!

-Yukarıda bahsi geçen o her zaman gittiğim ama yıllardır gitmediğim diş doktoru birgün bana dolgu yaparken (uyuşturmuştu) yandaki tepside duran bir sürü aleti gösterip "bunlar ne işe yarıyor" demiştim. "Dua et ölene kadar onlarla işin olmasın" demişti. Bu kadar karizmatik bir dişçi repliği olamaz.

-Birgün yine bir diş doktoru macerasından sonra ağzımın uyuşukluğu geçtikten sonra dilimin paramparça olduğunu farkettiğim o ânı hatırlıyorum.

-Bu yukarıdaki uyuşukluğu geçen dil macerasından önce doktorun 5 6 kez uyuşturucu iğne yaptığını, her seferinde biraz bekleyip hissediyor musun diye sorduktan sonra hepsinde de hissettiğimi hatırlıyorum. "Biraz daha verirsem bayılacaksın, dalıyorum valla dişlere" demişti sonra. Korkmuştum! Bir şey olmadı ama.

-Bir kere de tırnak batması nedeniyle ayağımdan lokal ameliyat yapmışlardı. Eve gelince alçıdaki ayağımı masaya çarpınca ağrımadığını farkedip başparmağımla hafifçe masaya vurup durdum bir 10 dakika. "Ehehehe, acımıyo ya süper" modunda. Sonra uyuşturucunun etkisi geçti...

-Aynı ayak alçıdan çıkınca doktor dikişleri alacaktı. Yatırdı beni, sen bakma dedi, ben baktım, başparmağımın üzerinde, parmağım kadar büyük iltihap gördüm, bakmasana dedi doktur, baktım. Sildi gitti, bir şey yoktu valla.

-Tam başka bir anı yazacakken çok ufak bir kare geldi kafama, Kıbrıs'ta şu andaki evimizi daha yeni almıştık, ev bomboşken yere damlamış boya noktalarını bıçaklarla kazımıştık mermerlerden, annem ablam ve ben vardık sanırım. Bir şey de döküyorduk boyaların üstüne, ya suydu ya da alkol.

-Alkol demişken, bir gece susadım, buzdolabını açtım su içmek için (yaz-kış soğuk su içerim), içeride ispirto muydu neydi, alkol oranı %90ın üzerlerinde bir şişe alkol vardı, annem daha iyi hatırlar dolaba koyduğuna göre, neyse bizim dolapta da her türlü şişede su bulunabileceğinden kapağı açıp bir ağız dolusu aldım ki benim bir ağız dolum yaklaşık 0,25 litre geldiğinden, o an bayılacağımı hissettim (ömrümde ilk kez ağzıma alkol girmişti). Sonra hepsini tekneye (Türkiyeliler için: lavabo) püskürttüm, yarım saat su içtim üstüne.

-Buz dolabı demişken birgün televizyon kumandasını buz dolabında bulduğumu hatırlıyorum. Annem oraya nasıl girdiğini bilmediğini iddia etmişti. Ben de bilmiyorum.

-Yine yukarıda bahsi geçen evdeki ilk koltuklarımız çok garipti. Nasıl anlatsam, hamak gibi sarkan bir kumaş bir yukardan bir de aşağıdan koltuğun çerçevesine takılıydı ve üstüne yastıklarını o hamağa koyuyordunuz. Çok iğrenç renkleri vardı, kahverengi sarı falan. Neyse, işte o hamak gibi kısımların arkasına geçer, koltuktan koltuğa dolaşırdım, amaç neydi, ele ne geçiyordu, hiç bilmiyorum.

-Çoraplarımı yarısına kadar çıkarır, dalgıçcılık oynar, yaratıklarla savaşır, bir sürü insan kurtarırdım.

-O dönemki en yakın arkadaşım bize bayağı yakında oturuyordu. Telefon edip bize gelmesini söyledim. Uzun süre gelmeyince kalkıp ben gittim (ne telefonu?), tam evlerinin arkasından geçerken babasının arkadaşın bana gelmesiyle ilgili kızdığını duydum. Ne dediğini hatırlamıyorum. Geri döndüm.

-Mahalledeki arkadaşlarla top oynarken top patladı, topsuz kaldık. Dedik ki yol kenarında bekleyelim, yoldan geçen arabanın altına atalım, sonra da topumuzu patlattın diye yeni top isteyelim. Şimdi bir düşünün, 8 9 tane çocuk, sokağa karşılıklı dağılmışlar, hepsi yola ve gelecek arabaya bakıyor, bir çocuk da topun başında, elleri akarda kavuşturmuş, köşeye araba gelsin diye bekliyor. Yani hiç çaktırmıyoruz durumu. Araba geliyor, bizimki topu arabanın altına atacak ya, hah, ön cama atıyor, o nasıl bir dağılmadır görmeniz lazım, "ANNNEEEEEEE" diye eve koşuşunu çok iyi hatırlıyorum komşunun.. Sanki adam bizi öldürecek..

Hatıralar, özel bölümlerle devam edecek! 

2 yorum:

sarı dedi ki...

Çok süper abi, sen yaz ben okuyayım. Kimse de yorum yazmamış, vay çakallar. Kimse okumuyo nası olsa diyip bırakmandan korkuyorum. Ben öyle yaptım çünki :)

The Dude dedi ki...

Sağolasın :). İstatistiklere göre okunuyor, ama okunup okunmaması da çok önemli değil. Kendim için de hatıra niteliğinde yazıyorum zaten. Daha bir sürü var, not ettim ve hergün de ediyorum, gelecek devamı :).